......

 Sethle tanıştınız hepiniz, geldi buralara kadar kendisi anlattı ‘shiro ve seth’ diye biliyorsunuz. Shiroyla o kadar tanışmadınız belki, o hiç gelmedi henüz buralara fakat biliyorsunuz bir şeyler. Ben size kimi anlatmayı unuttum dersiniz, beni çukura attılar bir ara da beni oradan çıkarmıştı. Yanlış anlamayın attılar deyince, onlar tutup atmadılar da bana çukura düşmüşüm gibi yapmaktan başka çare bırakmadılar. Onlar beni tutup fırlatınca düşerken canım yanar diye ben de dedim ki siz durun, hiç uğraşmayın ben en dibine kadar inerim o çukurun, çıkamayacağım kadar batarım gömülürüm içine. İşte beni oradan çıkarmıştı, çok da derindeydim çıkarması da zor oldu beni, günlerce aylarca çabaladı uğraştı didindi durdu. Neden o kadar uğraştığını hiç anlayamadım, neden çabaladı benim için neden efor sarf etti hala bilmiyorum. Ama sırf canım acımasın diye, beni atmak isteyenlere direnmek yerine dibine kadar kendim indiğim çukurdan beni sırtında taşıyarak çıkardı.   

Adı Deniz’di. Adı Deniz dedikten sonra herkesin aklında masmavi gözleri, bembeyaz teni olan biriymiş gibi canlansa da, kapkara saçlı kapkara gözlü birisiydi. Hayır, etrafa ışık ve mutluluk saçan neşe dolu biri değildi, insanlara yardım etmek de hobisi değildi ama yine de günlerce aylarca çabaladı benim için. Kibar da değildi, pat küt kırabilirdi insanların kalbini. Kibar olmasa da iyi kalpliydi ama, o yüzden sadece gerekli görürse yakardı birilerinin canını. Kapkara saçlı kapkara gözlü Deniz, her şeye rağmen bana adını anımsatırdı ama görünüşüyle değil, ruhuyla. Hep özgür düşünürdü, düşünceleri uçsuz bucaksızdı, yetişemezdim tutunamazdım düşüncelerine veya olaylara bakış açısına. Ben çukurumun dibinde oturmuş beklerken bana yaklaşıp söylediği şeylere her seferinde şaşırırdım, hiç aklıma gelmezdi çünkü Deniz gibi düşünen birilerinin olabileceği, hatta öyle bir düşünce olabileceği dahi aklıma gelmezdi. Öyle cevaplar verirdi ki bazen bana kalıverirdim öylece, bakardım yüzüne ve nasıl birinin aklına böyle bir şey gelebileceğini düşünürdüm, bakardım bakardım da hiç anlamazdım Deniz’i. Yani arkadaşlar, kapkara saçlı kapkara gözlü Deniz çok özgür düşünürdü, kendisi değildi ama düşünceleri özgürdü. O bana aylarca baktı baktı baktı ve beni gördü ama ben o çukurun dibindeyken bir kere doğru düzgün göremediğim ve görmeye çabalamadığım için Deniz’in kafeste olduğunu hiç göremedim. Kapkara saçları kafesinin parmaklıklarına sarılıyormuş çıkmak için ve gözleri hep uzaklara bakıyormuş, kafesin içinde değil de dışında olduğunu hayal ediyormuş ve bu yüzden hep özgürmüş düşünceleri. Ama yine Deniz özgür değildi, düşünceleri nerelere uzanırsa uzansın, kendisi hiç özgür değildi ve ben bunu asla göremedim, asla fark edemedim. Deniz çabaladı, çırpındı da beni kendim girdiğim çukurdan çıkardı ama ben onun kafesinin kapısını açmayı bir kere bile denemedim. Deniz benim bir başka pişmanlığım olarak kalacaktı bu yüzden, kara kızdan sonraki en büyük pişmanlığım en büyük kalp çatlağım olacaktı ama henüz bundan haberim yoktu. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar